5 Şubat 2010 Cuma

Uzun Bir Günün Anatomisi

Bu sabah yine gedikli sevgilimle uyandım; yeni, taptaze bir güne. Migrenimle. Son zamanlarda, daha doğrusu son aylarda daha sık ziyaretime gelir oldu, neden bilmem? Keyfe keder harekleri var, canı isterse akşam saatlerinde bir nabzımı yokluyor, bazen de keyfine göre sabahları, iflah olmaz bir sevgili gibi beni şefkatle uyandırıyor. Kabul etmeliyim bu sevgi tek taraflı; benim onu özlediğim, eksikliğini hissettiğim ise pek söylenemez açıkcası. Kendi kendine takılıyor mutlu mesut. Ama işte herşey bu kadar basit değil ne yazık ki.
Kendisi pür neş' e eğlenirken, bana da günümü ve hayatımı zehir ediyor. Herkes farkında bu yılışık ve bıkmak bilmeyen illete karşı hislerimin, fakat kimsenin elinden de birşey gelmiyor. Bu gün de işte o iğrenç günlerden birisiydi benim için. Şimdi nispeten uykusu gelmiş olmalı ki beni rahatsız etmiyor, ama dedim ya nispeten. Şekerlemesine dalmış durumda, arada sırada horlamayı ihmal etmiyor ama, bak ben buradayım gittim sanma dercesine.
Unutmak ne mümkün zaten. Etrafımdaki öldüresiye aydınlık ve ışık cümbüşü her daim hissettiriyor hala yanımda olduğunu. Ya sesler seslere ne demeli sanki uluslararası bir bando takımıyla çalıştım tüm gün. Trompeti, davulu, mızıkası hepsi karşı masamda oturuyorlardı sanki. Ama allahtan gediklim şekerlemeye başlayınca onların da üzerine bir ağırlık çöktü sanki sesleri şimdi mırıltı gibi geliyor.
Yani anlayacağın şimdilik huzuru buldum gibi, bir de evime gidebilsem...

Hiç yorum yok: