17 Aralık 2012 Pazartesi

Infamous vs. Capote



Philip Seymour Hoffman ile Toby Jones’ un Truman Capote performanslarından birini seçmem gerekise Toby Jones’ lu Infamous’ u tek geçerim… Toby Jones’u izlerken Capote’ nin duygularını hemen hissedebilirken, Hoffman’ ın Capote’ sinin daha mesafeli ve soğuk olduğunu gördüm… Infamous bence seyirciyi daha kolay içine almayı başarıyor.

"Capote" yi sevenler kusura bakmasın ;)

11 Aralık 2012 Salı

Tavsiye üzerine "Incendies"


Film konusundaki tavsiyelerinden asla süphe duymadığım, çok değerli bir arkadaşımın önerisiyle izledim bu gece... Sonunda kalakalıp tepki veremeyecek kadar etkiliyor hikaye...

1+1=1 eder mi?
Bir insan; bir kadın hayatında bu kadar çok acıyı nasıl yaşar ve üstesinden gelebilir?

Empati kuramayacağınız kadar zor bir hikaye.

9 Aralık 2012 Pazar

"Bir Pazar Günü & Yatak" Dörtlemesi

Bazen Imdb de dolaşırken bir trailer izlersin, sonra bant otomatik devam eder, sırayla bir sürü filme dair tanıtımlar gelir karşına ve içlerinden bir tanesini izledikten sonra, bu filmi görmeliyim der ve izlemeye başlarsın.

Bu gün öyle bir gündü .

Böylelikle Your Sister's Sister' ı keşfettim. 




Bir defa daha en iyi ve en yakın arkadaşın sevgilindir; sevdiğindir fikri karşıma çıktı.
Bunu gayet iyi biliyorum da, elimden bir şey gelmiyor malesef; işaretleri görüyor ama takip edemiyorum. Üstüme gelmeyin ey filmler diye serzenişlerle izledim filmi. Beğendim mi? Evet, kesinlikle tavsiye olunur.

Sonra uzun zamandır izlemeyi planladığım ama sürekli ertelediğim 2012 yapımı başka bir filme başladım.

Meryl Streep ve Tommy Lee Jones yılların birikimiyle elbette döktürmüşler.

İzlerken hep genç kalmayacağımızı, zamanın hızla geçip gittiğini farkediyor ve sevdiğinize yakın olma ihtiyacı duyuyorsunuz. Her yaş grubundan insanın izlemesi gereken bir film.

Evet duygusal olarak çok fazla şey biriktirdim haznemde ve filmlerimle bunları zenginleştiriyorum :)


Derken yine uzun zamandır ötelediğim başka bir filme başladım;

Film hakkında söyleyeceğim, daha doğrusu söylemek istediğim şey kısa ve net;

Norma Jean Baker’ ı merak edip izlemek isteyenler buyursunlar.


Sadece Norma.


Ve finali de Daniel Craig' in 2008 yapımı "Bir Ahmağın Anıları" filmi ile yaptım.

Verdiğimiz kararların ve yaptığımız seçimlerin kendimizin ve çevremizin hayatındaki etkileri üzerine başarılı bir film olduğunu düşünüyorum. Kimbilir kimlerin hangi seçimlerinden dolayı, ne şekilde etkilenip, hayatımı farklı bir rotaya soktuğumu dşünmeden de edemedim.

Ayrıca; İngiltere' yi, İngilizleri ve aksanlarını seviyorsanız da izleyebilirsiniz :)

4 Kasım 2012 Pazar

Zafer Plaza Cinetech


Zafer Plaza Cinetech Sinema Salonlarında bir hafta arayla, önce Cloud Atlas, sonra da Skyfall izledim. Cloud Atlas' daki görüntü kalitesi mükemmelken, Skyfall' da hayal kırıklığı yaşadım. Yıllardır izlediğim en kötü görüntü kalitesiydi demem abartı olmaz. Bir an için gözlüklerimi takmayı unuttuğumu bile düşündüm hatta. Öylesine flu ve anlaşılmazdı yani görüntüler. Filmin içine girip, konuya adapte olmakta oldukça zorlandım ilk bölüm. Zafer Plaza Cinetech' de Skyfall izleyeceklere duyurulur. Alternatif salonlara yönelmenizi tavsiye ederim.

12 Eylül 2012 Çarşamba

Ezilmiş Ruhlarının Tatminini Kadınlar Üzerinden Bulmaya Çalışan Ataerkillerin Dünyası

Bu yazı tamamen içimdeki çığlığı bastırmak amacıyla yazılmıştır. Kişiseldir, sıkılabilirsiniz, dolayısıyla es geçebilirsiniz...

1997 yılından bu zamana kadar bir-iki yıl dışında da sürekli ve birbirinden farklı sektörlerde çalıştım. D&R'dan, Tadım Pizza'ya  kadar, ismi cismi duyulmuş yerlerden, adı sanı duyulmamış cafelere, matbaalara, reklam ajanslarına kadar bir çok farklı işletmede; bulaşılıkçılıktan, depo şefliğine; redaktörlükten, muhasebeciliğe kadar farklı görevlerim oldu. Kimini sevdim, kimini sevmedim, sevdiklerimden hiç kazanmadım, sevmediklerim canıma okudu. Yani anlayacağınız işten yana şansım pek de yaver gitmedi. Fakat çok şey öğrendim ve kendimi yetiştirme şansı buldum. (Salak kafam sadece bu tecrübeleri, geleceğine yatırım yapmak için kullanmadı o kadar.)

Gel gelelim 1,5 senelik işsizlikten sonra, şu an çalıştığım nakliye şirketinde iş verdiler ben hiç de talep etmezken. Para lazım, geçim lazım dedim, tanıdığım bildiğim yer, SSK' sı maaşı düzgün dedim ve başladım 7 sene önce. Fakat son 1 senedir şiddetle gözlemliyorum ki daha önceki hiç bir işyerimde insanlığıma, karakterime, haysiyetime, onuruma ve kadınlığıma bu kadar kötü davranan olmamış; burada olduğu kadar sıkıntı yaşamamışım hiç bir işyerimde. Hakaretler, insan yerine koymamalar hatta bir de üstüne insanlık ve adab-ı muaşaret öğretmeye çalışmalarla bu güne kadar gelmişim burada. Müşterilere benden izinsiz verilen GSM numaramdan ya da klima sebebiyle üşüdüğüm için ruh hastası falan olmamdan hiç bahsetmeyeceğim zira son derece tatsız ve don lastiği gibi yıllardır uzayıp giden mevzular bunlar. Neyse; son iki haftadır artan terbiyesizliklerle boğuşmaktan bıktım. Bunları buraya yazmaya başlamamdaki asıl sebep bu esasen.

Ataerkil bir toplumda ve ataerkil bir şirkette kadın olmanın zorluklarını üstelik de eğitimsiz ve kaba adamlarla çalışmanın zorluklarını ancak yaşayan, bu tip davranışlara maruz kalanlar bilebilir. (Ha, eğitimlileri, gün görmüşleri de pek farklı sayılmaz aslında.) Aksi halde kadınların çalışma hayatında ne kadar hor görüldüklerini anlatabilmem mümkün değil. Bunları ancak yaşayarak tecrübe edebilirsiniz ki, düşmanım bile yaşamasın mümkünse böyle bir tecrübeyi. Partonundan, müdüründen, memuruna, hamalına kadar bu böyle çalıştığım şirkette. Arada istisnalar olsa da bu kaideyi bozmuyor malesef. İçinizden madem bu kadar şikayetçisin ne duruyorsun hâlâ orada diyenler de vardır eminim. Gel gör ki; kazın ayağı göründüğünden daha perdeli.

Sonuç itibariyle bu nasıl bir densizlik, nasıl bir kendini ve haddini bilmezlik asla anlamadım, anlayabileceğimi de zannetmiyorum. Herkesin kendi düdüğünü öttürdüğü, kimsenin kimseyi takmadığı, son derece disiplinsiz, kuralsız bir yer, tabir-i caizse tam bir Dingo' nun Ahırı burası. Bu kadar sinir ve stres insanın hamurunu, mayasını epey bir değiştiriyor. Kendi kendime evrim geçiriyor, kendimi tanımaktan uzaklaşıyorum. Dolayısıyla da insanlar benden. Tez zamanda buradan kurtulabilmeyi diliyorum. Mutlu ve sevdiği işi yapan bir birey olmak için sadece biraz sermaye...

Daha gider fakat işim var, şimdilik bu kadar taş dökmek yeter...










Kendime soru:
- Yazdın da rahatladın mı?
- Hayır, ama içimde kalmasından da çok sıkılmıştım.

8 Eylül 2012 Cumartesi

Arada Unutsan Bile






Bu alıntı dakikalar önce internette karşıma çıktı. Hande Altaylı' nın Kahperengi isimli kitabındanmış. Daha önce Hande Altaylı' nın kitaplarıyla hiç ilgilenmedim. Bundan sonra ilgilenir miyim? bilmiyorum, ama Kahperengi ismine kulağım yabancı değildi.

"Biliyor musun" dedi Fırat, "galiba aşk birini unutamamak değil, onu her gördüğünde yeniden hatırlamak. Kaç yıl geçerse geçsin, her karşına çıktığında aynı şekilde hissetmek."
"Arada unutsan bile mi?"
"Arada unutsan bile"

İşte bu dedim okur okumaz, işte bu! Çok doğru! Yıllardır çıkış aradığım ama bir türlü sonuca ulaşamadığım, sorular cehenneminden kurtulmamı sağlayan cevap bu! Daha doğrusu aslında içten içe bildiğim fakat doğru kelimelerle karşıma çıkmayan cevap bu!

Kitabı alıp okur muyum bilmiyorum, fakat yıllardır düşündüren sorumun yanıtını verdiği, daha da doğrusu tam aradığım biçimde verdiği için Hande Altaylı' ya kendi çapımda teşekkür ediyorum.

30 Ağustos 2012 Perşembe

Perfect Sense

Yönetmen, David Mackenzie.
Oyuncular; Eva Green & Ewan McGregor.

Filmin ismini "Yeryüzündeki Son Aşk" olarak Türkçeleştirip, sinema salonları dolup taşsın biz de cebimizi "aşk" tan yana dolduralım zihniyetini taşıyan aklıevvel kim henüz bilmiyorum; fakat ağız dolusu küfrü hak ediyor doğrusu. Felaket temalı bir filme de ancak böyle bir isim verilebilirdi gerçekten. Neye çok uzattım bu kısmı, geçiyorum...

İnsanoğlunun yaşadığı değişimler hatta belki evrimler karşısında ilk tepkisi ve sonrasındaki kabullenişler üzerine bir psikolojik dram ve kaos ortamında geçiyor film.

Somut ve fizikel gerçeklikleri maddesel bir biçimde bilmemizi ve algılamamızı sağlayan güçler birer birer elimizden alınsaydı ne yapardık sorusunu sorduran; bir adım sonrasını merak edip başından kalkmadan izleyebileceğiniz bir film olduğunu düşünüyorum.

Uzun zamandır bu kadar değişik bir film izlediğimi de anımsamıyorum.

Sizce mükemmel his hangisidir? Seçim yapabilir misiniz?

Karar vermek oldukça zor...

İyi seyirler.